İLKE Vakfı Raporları Yayınlandı

İLKE Vakfı Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) tarafından hazırlanan “Toplumun Görünümü 2024” ve “Dezavantajlı Çalışanlar” raporları yayımlandı.
Üsküdar’daki İLKE Vakfı’nda düzenlenen etkinlikte değerlendirilen Toplumun Görünümü 2024 Raporu’nda, çalışma, nüfus, aile yapısı, sosyal gruplar, eğitim, ekonomi, iş gücü ve istihdam, çalışma hayatı, refah ve eşitsizlik, sağlık, hukuk ve göç gibi toplumun temel alanları istatistiksel veriler ışığında ele alındı.
TODAM Direktörü Prof. Dr. Ramazan Tiyek’in editörlüğünde hazırlanan Dezavantajlı Çalışanlar Raporu ise engelliler, kadınlar, gençler, çocuklar, yaşlılar, eski hükümlüler ve göçmenler gibi dezavantajlı grupların istihdama katılımı ve çalışma hayatında karşılaştıkları problemleri, çözüm önerileriyle birlikte alanında uzman akademisyen ve araştırmacılar tarafından değerlendirildi.
Özel sektörde engelli kotalarıyla ilgili problemler devam ediyor
Tiyek, burada yaptığı konuşmada, Dezavantajlı Çalışanlar Raporu’nda özel ve kamu sektöründeki istihdamdan, engelli yaşamına kadar birçok alandaki analize yer verildiğini söyledi.
Engellilerin özellikle çalışma alanında birçok farklı türde sorunla karşılaştığını anlatan Tiyek, “Çalışma hayatındaki boyutlarına baktığımızda engellilerin özellikle istihdama dahil olma ve istihdamdaki süreçlerinde engelli dostu çalışma ortamlarından yoksunlukları ile alakalı problemleri olduğunu ifade edebiliriz. Erişilebilirlik ile her ne kadar 2012 yılından itibaren erişilebilirlik izleme ve değerlendirme kurulları aktif olarak faaliyetlerini devam ettiriyor olsa da hala istenilen düzeyde, gerek ulaşım anlamında gerek iletişim ve diğer alanlardaki engellilerin problem yaşadığını söyleyebiliriz.” diye konuştu.
Tiyek, engelli kotalarıyla ilgili özel olarak çalışılması gerektiğine dikkati çekerek, “Engellilerin istihdamı ile alakalı özel sektör ve kamu sektörünü kapsayacak şekilde, özel sektörde yüzde 3, kamu sektöründe yüzde 4 engelli, en az 50 ve daha fazla çalışanı olan iş yerlerinde engelli kotalarının mevcut olduğunu, kamu kurumlarında bu kotaların ağırlıklı olarak doldurulduğunu ya da doldurulmaya yakın olduğunu ancak özel sektör iş yerlerinde doldurulmaktan uzak olduğunu ifade edebiliriz. Bu kapsamda engelli istihdam teşviklerinin daha da artırılmasına ihtiyaç olduğunu vurgulamak gerekiyor.” değerlendirmesini yaptı.
Engelli girişimciliğiyle ilgili bilgilendirme faaliyetlerinin önemine değinen Tiyek, engelli bireyleri özendirecek, girişimciliğe sevk edecek sübvansiyonlara ihtiyaç olduğunu belirtti.
Kadınların da iş hayatında bazı ayrımcılık ve zorluklarla karşılaştığını anlatan Tiyek, şöyle devam etti:
“Kadınların özellikle işe başlama ve istihdam süreçlerinde bazı problemlerle karşılaştıklarını, erkeklere nazaran kadın olmalarından dolayı problemlerle karşılaştıklarını, ayrıca ücret eşitliği noktasında problemler yaşadıklarını söyleyebiliriz. Diğer taraftan da iş yaşam dengesini sağlamada, ailede kadınlara atfedilen rollerin yerine getirilmesi noktasında iş yaşamıyla dengeyi sağlamada problemlerle karşılaştıklarını; buna bağlı olarak da istihdam oranlarının, iş gücüne katılma oranlarının yıllar itibarıyla sayısal anlamda artış gösterse bile oransal anlamda çok ciddi bir ilerleme olmadığını söylemek mümkün.”
Prof. Dr. Ramazan Tiyek, yaşlı nüfus artışına da dikkati çekerek, yaşlılara yönelik “proaktif” çalışmalara hız verilmesi gerektiğini söyledi.
Eski hükümlülerle ilgili de sosyal hayatta ve iş hayatında engellerin olduğunu anlatan Tiyek, İŞKUR ve farklı kurumlar aracılığıyla eski hükümlülerin çalışma hayatına katkı sunmasının kolaylaştırılması gerektiğini kaydetti.
Doğurganlık oranındaki azalış çok katmanlı bir mesele
TODAM Araştırmacısı Enes Koru da Toplumun Görünümü 2024 Raporu’na ilişkin yaptığı değerlendirmede doğurganlık oranıyla ilgili yaşanan düşüşe ve nedenlerine değindi.
Doğurganlık oranının Türkiye’de yüzde 1,48’e kadar düşmesinin ciddi bir sorun olduğunu vurgulayan Koru, “Türkiye’de son dönemde en çok konuşulan konulardan biri doğurganlık oranı. Nüfusun yenilenme hızı 2,10 iken bu oran Türkiye’de 1,48’lere kadar düştü. Bu, kamuoyunda daha çok ekonomik problemler, gelecek kaygısı, geçim sıkıntısına dair problemlerle alakalı temellendiriliyor. Fakat biz, sadece salt ekonomik saiklerle meselenin açıklanmaya çalışılmasının genel resmi göremediğini, bunun daha çok katmanlı bir mesele olduğu kanaatindeyiz.” diye konuştu.
Raporun bu konuda önemli sonuçlar elde ettiğini dile getiren Koru, eğitim, köyden kente göç, şehirleşme gibi dinamiklerin doğurganlık hızını etkilediğini anlattı.
Koru, doğurganlık hızının toplumsal dönüşümü etkileyen önemli bir etmen olduğuna dikkati çekerek, “Türkiye’de eğitim oranının çok artması, eğitim oranının son 15 yılda agresif bir şekilde artması, kırda yaşamın çözülmesi ve kentleşme, bununla beraber olarak dijitalleşme ve dijital devrim gibi faktörler kültürel ve toplumsal olarak bu doğurganlık oranı düşüşünde etkili oldu. Artık Türkiye’de eğitimli, iş gücüne katılmak isteyen, kendi hayatını yaşamak isteyen, kendi kariyerine odaklanan, daha bireyselleşme ve modernleşme temelli bir birey oluştu. Bu da doğurganlık oranını aşağı doğru indirdi.” değerlendirmesini yaptı.
Hızlı üniversiteleşme oranının da doğurganlık hızıyla doğrudan bağlantılı olduğunu anlatan Koru şunları kaydetti:
“Türkiye’de üniversiteleşme oranı çok arttı. Üniversite mezunu kişiler, özellikle kadınlar, istihdama katılmak istedi. Evlilik yaşı arttı. Dolayısıyla ilk evlenme ve ilk anne olma yaşı da yükselmiş oldu. Türkiye bu dönüşümü geçiriyor. Bu dönüşümü yaşarken aynı zamanda kamunun ebeveynlik izni, çocuk bakımı ve benzeri sosyal destek mekanizmalarının Türkiye’de yetersiz olması, bu durumu daha da hızlandıran bir sebep oldu. Burada temelde Türkiye’de eğitimi ya da kadınların istihdamını bir problem olarak görmekten ziyade, bunun aile olmayı, çocuk doğurmayı daha kolaylaştırıcı etmenlere odaklanmamız gerekiyor.”